Karanlıkta Uyanmak İnsan Psikolojisini Nasıl Etkiler?
Karanlıkta Uyanmak İnsan Psikolojisini Nasıl Etkiler?
Dünyanın var oluşundan bu zamana kadar baktığımız zaman, doğal yaşantıda insanların güneşin doğması ile birlikte güne başladıklarını görürüz. Yani doğal döngümüze göre hava karardıktan bir süre sonra uyumamız, hava aydınlandığında ise uyanmamız gerekiyor. Günümüze baktığımız zaman ise çağ şartlarının beraberinde getirdiği yoğun yaşam gibi durumlar nedeniyle bunu uygulamak pek mümkün gözükmüyor. Fakat gene de sabah gün ışıkları doğduktan sonra işe ya da okula gitmek istiyoruz. Yaz aylarında günlerin uzun olması sebebiyle bu konuda herhangi bir problem yaşamamaktayız fakat kış aylarına geldiğimizde bunu göremiyoruz. Tüm kuzey yarım küre ülkelerinde uygulanmakta olan kış saati sistemi ülkemizde uygulanmıyor. Bunun sonucunda ise sabah okula, işe kalkmak için uyandığımızda henüz sabah olmamış oluyor. Sanki gecenin bir yarısı uyanmış gibi hissediyoruz. Bu durum haliyle gün içerisindeki yaşamımızı da ciddi bir biçimde etkiliyor.
Milyonlarca yıl süren çeşitli evrimler sonucunda bilinç, işlevsel motor fonksiyonlar, biliş, bağlanma ve duygulanım gibi özellikler insanoğlu tarafından ediniliyor. Aslına baktığımız zaman evrimler sonucu edinilen bu özelliklerden en önemlilerinden biriside uyku ve uyanıklık döngüsü. Peki, bu döngünün olağanın dışına çıkmasının bizlere ne gibi etkileri var?
Vücudumuzda bulunan retinal ganglion hücreleri içerisinden bir kısmı, sirkadyen saatimizin düzenleyicisi konumunda yer alan suprakiazmatik çekirdeğimizle bağlantılı bir halde bulunuyor. Bu sayede vücut kolaylıkla ışığı algılayabiliyor ve doğal uyanışımız tetikleniyor. Yani insanoğlunun ana düzenin gün ışıklarıyla beraber uyanmak olduğu bilimsel olarak da kanıtlanmış bir gerçek. Yalnızca dinsel öğretiler ya da tahminler sonucu elde edilmiş verilerden ibaret değil.
Karanlık bir ortam düşünün. Bu ortam birçoğumuzda korku ve panik hissi yaratacaktır. Peki, kış aylarında karanlıklarda uyanmak zorunda kalmamız, bizleri korku ve paniğe yönlendiriyor mu? Gün ışığı ile beraber uyanmanın beynimizin korku ve panik merkezi konumunda yer alan amigdala ile doğrudan bağlantılı olduğu çeşitli çalışmalar ile kanıtlanmış. Uyandığımız vakitte hava ne kadar parlak olursa gün içerisindeki korku ve panik düzeyimizde de aynı oranda azalma olduğu kanıtlanmış. Yani kış aylarında uyanmak zorunda bırakıldığımız ‘karanlık sabahlar’ bizleri korku ve paniğe sürüklüyor. Bu da dolaylı yönden hayat kalitemizi ciddi oranda düşürecek bir etmen olarak değerlendirilebilir.
Birçoğumuz yeterli hatta gerekenden daha fazla uyusa da zihnen uyanma gibi konularda sıkıntı yaşıyoruz. Elimizde ki kahve bardaklarıyla bir an önce zihnen uyanmak ve aktif hale gelebilmek için çaba gösteriyoruz. Zihnen uyanma olarak tabir ettiğimiz, bu durum üzerinde de karanlık sabahlara uyanmamızın etkisi oldukça yüksek. Yukarıda bahsettiğimiz ‘suprakiazmatik çekirdek’ uyanma yanıtlarını başlatır ve içsel döngümüzü düzenler. Bu yanıtlar arasında yer alan kortizol uyanma yanıtı, bedenimiz ve zihnimiz üzerinde harekete geçirici ve uyandırıcı birtakım etkilere sahiptir. Bu yanıtların seviyesi ise gün ışığı ile doğru orantılı olarak karşımıza çıkmaktadır. Yani, gene aynı noktadayız. Ne kadar aydınlık bir sabah, o kadar aktif ve hızlı bir gün.
İnsanoğlunun doğal döngüsüne ve tüm bu bilimsel açıklamalara baktığımız zaman hayat kalitesinin üst düzey tutulması ve gün içerisinde yapılan işlerden istenilen verimin alınabilmesi için hava aydınlandığı zaman uyanmak gerekiyor. Ülkemizde ise kış aylarında uygulanan saat sistemi dolayısıyla bu durum göz ardı ediliyor ve ‘karanlık sabahlara’ uyanmak zorunda kalıyoruz. Bu uygulamanın sebebine baktığımızda elektrik tasarrufu olduğu görülmekte. Fakat, sırf elektrikten tasarruf etmek için binlerce yıl süren, farklı doğa yanıtlarından kaynaklanmakta olan binlerce evrim sonucunda bu hale gelen, sirkadyen ritmini bozmak ne kadar mantıklı bir hareket?
Karanlıkta uyandığımızda yorgun, halsiz ve kötü hissetmemiz vücudumuz tarafından bize verilen bir sinyal, yani vücudumuz bize bir şeyleri ters yapmakta olduğumuzun sinyalini veriyor. Karanlıkta uyanmak zorunda bırakılan çok küçük yaştaki çocuklarımızın derslerine konsantre olmakta ciddi anlamda güçlük çektiklerini, insanların işlerinde olması gereken verimi gösteremediklerini görüyoruz. Bedensel ve ruhsal açılardan göz ardı edilemeyecek derecede olumsuz etkilenmekteyiz. Ayrıca fareler üzerinde yapılan çeşitli deneylerde sirkadyen ritmi bozulan farelerin hafıza kaybı gibi sorunlar yaşadığı ve yaşam sürelerinde ciddi kısalmalar meydana geldiği görülüyor.
Kısacası, elektrik ve enerji tasarruf elbette göz ardı edilmemesi gereken bir iştir. Fakat, enerji tasarrufunu insanların yaşam kalitelerinin düşmesine sebep olacak ve sağlık anlamında da zarar verecek bir yöntemle yapmak çok da bilime ve akla uygun bir yol gibi gözükmüyor.
Önerilen Yazı: Uçağa Yıldırım Düşerse Ne Olur? Yıldırımlardan Nasıl Korunur?